

Merhaba, değerli hastalarımız. Ağız ve diş sağlığı, genellikle göz ardı edilebilen ama yaşam kalitemizi doğrudan etkileyen önemli bir konudur. Sizlerin bu konuda sormak istediği bazı soruları çok iyi biliyoruz ve bu yazıda, diş sağlığıyla ilgili gerek kliniğimizde gerek dışarıda karşılaştığımız soruları yanıtlamak istedik. Amacımız, ağız sağlığınıza dair kafanızdaki soru işaretlerini gidermek ve daha sağlıklı bir yaşam için doğru bilgilere sahip olmanızı sağlamak. Bu yazımızda birbirinden farklı konulara odaklanacak ve diş sağlığı ile doğrudan bağlantılı olan 10 sorunun cevaplarını sizlere aktaracağız. Bakalım Sultanbeyli diş kliniği doktorlarımız, soruları nasıl cevaplamış?
Açık konuşalım, diş implantı sonrası hemen kebaplara, pizzalara dalmak biraz erken olur. Biz genelde şunu söylüyoruz: İlk 24 saat boyunca sadece yumuşak, ılık gıdalar tüketmek en doğrusu. Çünkü o dönemde hem implant bölgesi çok hassas olur hem de diş etinin iyileşmesi yeni başlıyordur. Bu süre içinde çorba, yoğurt, püre, smoothie gibi yiyeceklerle idare etmek gerekir.
Genellikle 1 hafta sonra çiğneme yetiniz yavaş yavaş geri gelir, ama tam anlamıyla “normal yemek” düzenine dönmek için 3 ila 6 hafta sabretmek gerekir. Çünkü implantın kemiğe kaynaması (osseointegrasyon dediğimiz süreç) zaman ister. Biz hastalarımıza bu dönemde sert, çok sıcak veya aşırı soğuk yiyeceklerden kaçınmalarını da öneriyoruz. Kısacası, sabırlı olursak implantın uzun ömürlü olma şansı çok daha yüksek olur. O yüzden, o güzel etleri yemek için biraz bekleyelim deriz.

Diş beyazlatma işleminin kalıcılığı, hastalarımızın yaşam tarzı ve ağız hijyeni alışkanlıklarına göre kişiden kişiye değişen bir süreçtir. Genel olarak, elde edilen beyazlık ortalama 6 ay ile 2 yıl arasında korunabilir. Bu süreyi belirleyen en önemli faktör, sigara kullanımı ile birlikte çay, kahve, kırmızı şarap gibi renklendirici gıda ve içeceklerin tüketim sıklığıdır. Beyazlatma sonrası ilk 48 saat, diş minesinin gözenekli yapısı nedeniyle renklenmeye karşı çok kritik bir dönemdir.
Beyazlığın uzun ömürlü olması için hekiminizin önerdiği beyazlatıcı etkili diş macunlarını kullanmanızı ve düzenli diş hekimi kontrollerini aksatmamanızı şiddetle tavsiye ediyoruz. Tekrar beyazlatma işlemi için ise genellikle 1-2 yıl beklenmesi önerilmektedir. Ancak, bazı durumlarda ve hekim kontrolünde, beyazlığın desteklenmesi amacıyla 6 ayda bir tek seanslık destek uygulamaları yapılabilir. Dişlerinizin sağlığını riske atmamak adına, bu süreyi mutlaka hekiminizle birlikte belirlemeliyiz.
Hamilelikte diş röntgeni genelde güvenli kabul edilir, ama tabii ki bazı dikkat edilmesi gereken noktalar var. Röntgen sırasında kullanılan radyasyon dozu çok düşük olduğu için anne ve bebek için büyük bir risk oluşturmaz. Ancak biz diş hekimleri olarak, röntgen çekmeden önce her zaman anne adayının durumu hakkında bilgi alırız. İlk 3 aylık dönemde, zorunlu değilse genellikle röntgeni ertelemeyi tercih edebiliriz, ama tedavi edilmesi gereken acil bir durum varsa, röntgen çekmek gerekebilir. Önemli olan, koruyucu önlemler almak.
Çocuklarınızın ağız ve diş sağlığı yolculuğuna ne kadar erken başlarsak, o kadar sağlam adımlar atmış oluruz. Uluslararası kabul görmüş bilimsel rehberler ve Amerikan Pediatrik Diş Hekimleri Birliği (AAPD) gibi kurumlar, ilk diş hekimi muayenesinin ilk süt dişi çıktıktan sonraki 6 ay içinde, yani en geç bir yaşında yapılmasını şiddetle önermektedir. Bu erken ziyaret, tedavi amaçlı olmaktan çok, koruyucu hekimlik ve ebeveyn eğitimi odaklıdır.
Bu ilk muayenede, biz hekimler olarak, biberon çürüğü risklerini değerlendiririz. Ailelere doğru beslenme alışkanlıkları, diş fırçalama teknikleri ve uygun diş macunu kullanımı gibi kritik konularda yol gösteririz. Amacımız, dental fobi oluşumunu engelleyerek, kliniğimizle pozitif bir ilişki kurmalarını sağlamak ve ömür boyu sürecek çürüksüz bir ağız sağlığının temellerini atmaktır. Unutmayın, düzenli altı aylık kontrollerle çocuklarımızın sağlıklı dişlere sahip olmasını destekliyoruz.
Parmak emme, bebeklik döneminde doğal bir rahatlama refleksidir ve genellikle 2-4 yaş civarında kendiliğinden biter. Ancak, bu alışkanlık 3 yaşından sonra yoğun bir şekilde devam ederse, maalesef çocuğunuzun diş gelişimi ve çene yapısı üzerinde olumsuz etkiler yaratmaya başlar. Bizim için kritik nokta, bu alışkanlığın şiddeti ve devam etme süresidir.
En sık karşılaştığımız problemler şunlardır:
Kalıcı dişler sürmeye başlamadan (genellikle 6 yaşından önce) bu alışkanlığı bırakması, ortodontik tedavi ihtiyacını minimuma indirmek adına çok önemlidir. Bırakmakta zorlanıyorsanız, lütfen pediatrik diş hekimliği hizmetlerimizden faydalanın; bu alışkanlığı kırmaya yardımcı olan özel apareyler kullanabiliriz.
Süper bir soru daha! Ağız kokusu (halitozis) bazen günlük hayatımızı bile etkileyebilen, gerçekten can sıkıcı bir durum. Ancak hemen panik yapmaya gerek yok; çoğu zaman basit, doğal ve bilimsel olarak da desteklenen yöntemlerle bu durumun üstesinden gelebiliriz. Biz diş hekimleri olarak, öncelikle ağız hijyeni ve yaşam tarzı değişikliklerine odaklanmanızı tavsiye ediyoruz.
Evde uygulayabileceğiniz, nefesinizi tazeleyecek ve ağız floranızı destekleyecek doğal çözümlerimiz şunlar:
Bu yöntemler geçici rahatlama sağlasa da, koku devam ediyorsa bu durumun altında yatan bir diş çürüğü, diş eti hastalığı veya başka bir sağlık sorunu (örneğin mide veya sinüs kaynaklı) olabilir. Bu durumda, doğru tanıyı koyabilmemiz için sizi kliniğimizde görmemiz en doğrusudur.
Diş fırçası seçerken, biz diş hekimleri olarak genellikle yumuşak kıllı fırçaları öneriyoruz. Çünkü diş etlerine zarar vermeden dişlerinizi nazikçe temizlerler. Özellikle diş eti hassasiyeti olan kişiler için yumuşak fırçalar en uygun seçenek olur. Sert fırçalar, diş etlerinizi tahriş edebilir ve bu da diş etlerinizin kanamasına yol açabilir.
Eğer dişlerinizde çok fazla plak birikiyorsa ve diş etleriniz sağlamsa, orta sert fırçalar da işe yarayabilir. Ama yine de dikkatli olmakta fayda var; çünkü sert fırçalar diş minesine zarar verebilir. Fırçanızı seçerken rahat hissetmek çok önemli.

Sürekli aklımızı kurcalayan bu çok önemli konuyu ele alalım. Diyabet (şeker hastalığı) ile ağız ve diş sağlığı, özellikle de diş eti çekilmesi ve implant başarısı, ne yazık ki birbirini ciddi şekilde etkileyen iki alan. Biz hekimler olarak, bu durumu yönetmenin kilit noktasının kan şekeri kontrolü olduğunu her zaman vurguluyoruz.
Diyabet, vücudun enfeksiyonlara karşı savunmasını zayıflattığı için, ağızdaki bakterilerin neden olduğu periodontitis (ilerlemiş diş eti hastalığı) riski diyabeti olmayan bireylere göre çok daha yüksektir. Kontrolsüz yüksek şeker seviyeleri, damarlarda kalınlaşmaya neden olarak diş etlerindeki kan akışını azaltır ve doku iyileşmesini yavaşlatır. Bu durum, diş etlerinin kolayca iltihaplanıp, hızla çekilmesine ve hatta diş kayıplarına yol açar. Bu yüzden ağız hijyeni ve düzenli hekim ziyaretleri hayati önem taşır.
İmplant tedavisi konusuna gelince; kan şekeri değerleri (özellikle son 3 aylık ortalamayı gösteren HbA1c) ideal sınırlarda tutulduğu sürece implant başarısızlığı riski minimuma iner. Ancak, kontrolsüz diyabet varlığında, cerrahi sonrası yara iyileşmesi yavaşlar ve implant çevresinde enfeksiyon (peri-implantitis) gelişme riski artar. Dolayısıyla, implant düşünüyorsak, öncelikle şekerimizi düzene sokmalı, sonrasında ise minimal invaziv (kapalı teknik) cerrahi gibi daha güvenli yöntemleri tercih etmeliyiz. İyi bir diyabet yönetimi ile başarılı bir implant tedavisi kesinlikle mümkündür!
Çatlak olan dişin ağrı yapmaması iyi bir şey, ancak yine de dikkat etmemiz gereken bazı noktalar var. Bizim önerimiz, erken müdahale etmek, çünkü çatlaklar genellikle daha da büyüyebilir ve zamanla diş hassasiyeti ya da ağrıya yol açabilir. Ayrıca, çatlaklar dişin iç yapısına kadar ilerleyebilir ve bu da daha ciddi sorunlara yol açabilir.
Çatlak varsa, dişin güçsüzleşmesine ve kırılmasına neden olabilir, bu da tedavi edilmediği takdirde ilerleyen süreçte daha karmaşık işlemler gerektirebilir. Dişin iç kısmında bir problem olmasa da, dışarıdan gözle görünen çatlaklar, zamanla mikro çatlaklar oluşturabilir ve bunlar bakterilerin dişe girmesine zemin hazırlayabilir.
Erken dönemde yapılacak basit bir tedavi ile dişinizi koruyabiliriz. Çatlak küçük olsa bile, dişi kapama veya kompozit dolgu gibi basit yöntemlerle güçlendirebiliriz. Yani, diş ağrı yapmasa da biz yine de hemen bir diş hekimine gitmenizi öneririz. Hem dişinizin sağlığı hem de uzun vadeli rahatınız için erken müdahale önemli.

Çok haklı bir endişe! Kök kanal tedavisi yaptırdığımız bir dişte tekrar ağrı hissetmek, doğal olarak “tedavi başarısız mı oldu?” sorusunu akla getirir. Ancak hemen panik yapmıyoruz; öncelikle bu ağrının ne zaman başladığı ve şiddetinin ne olduğu bizim için çok önemli.
Kanal tedavisi sonrası ilk birkaç gün, hafif bir hassasiyet ve çiğnerken ağrı hissetmek gayet normal bir iyileşme süreci belirtisidir. Çünkü işlem sırasında kök ucundaki hassas dokular tahriş olmuştur ve bu bölgenin kendini toparlaması zaman alır. Bu dönemde biz genellikle doktor bilgisinde olmasının da iyi olacağını vurgulamakla birlikte, hafif ağrı kesiciler ile rahatlamanızı öneririz. Bu ağrının 1 hafta, en fazla 10 gün içinde giderek azalmasını bekleriz.Ancak, ağrı hiç azalmıyorsa, hatta zonklama şeklinde artıyorsa, gece sizi uyandırıyorsa veya dişin çevresinde şişlik oluşumu varsa, bu durum bir şeylerin yolunda gitmediğinin işaretçisi olabilir. Böyle bir durumda yapılması gereken tek şey, vakit kaybetmeden tedaviyi yapan diş hekiminizi ziyaret etmenizdir. Ağrının nedenleri arasında; kanalların tam olarak temizlenememesi, gözden kaçan ekstra bir kanalın varlığı, kök ucunda enfeksiyonun tam olarak iyileşmemesi veya dişte yeni oluşan bir çatlak bulunabilir. Durumu bir röntgen ve klinik muayene ile değerlendirerek, gerekirse dişe yeniden kanal tedavisi yapılması veya cerrahi bir müdahale (apikal rezeksiyon) gerekip gerekmediğine karar vermeliyiz.

